Deist Tarihçi ARKADAŞIMA MEKTUP
Madem ki sen deist bir tarihçisin; medeniyetlerin yükseliş ve çöküşlerini, toplumsal dönüşümleri, kültürlerin etkileşimlerini, dinî inanç sistemlerinin tarihte oynadığı rolü, ideolojilerin, kurumların, gelenek ve göreneklerin zaman içinde evrimini, savaşların, barışların, göçlerin nedenlerini ve sonuçlarını en iyi sen bilirsin. Tarih, sırf maddi etkenlerle açıklanamayacak kadar karmaşık, insan anlam arayışına gebe bir alan.
Deist anlayış “İlk yaratma var, sonra ilgi yok” diyor. Oysa tarih hep yeniden kurulur, farklı şartlarda yeniden düzenlenir. Kayıtlara bak: Peygamberler, tarihin kritik virajlarında çıkmış, çürümüş inanç sistemlerini revize etmiş, ahlaki çöküşleri durdurmuş, toplumsal adaleti sağlamış, insanlığa yeni ufuklar açmıştır. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed gibi büyük elçiler toplumsal dengeyi yeniden kurmuş, etnik, kabilevi, sınıfsal çıkarların insanlığı boğmasına engel olmuş, evrensel ahlak normlarını yerleştirmiştir. Bu, tesadüf olabilir mi?
Sen tarihçisin, bilirsin ki sıradan kültürel figürler kısa sürede unutulur. Ama peygamberlerin mesajları binlerce yıl kalıcı olur, milyarlarca insana yön verir, medeniyetler inşa eder. Demek ki bu mesajlarda insan fıtratına uygun, evrensel bir hakikat var. Deist yaklaşım, bu evrenselliği, bu sürekli moral tazelenmeyi yok sayarak “hiç müdahale yok” der. Halbuki tarih defalarca gösteriyor ki insanlık sahnesine müdahale edilmiş, yanlış rotaya sapan toplumlara peygamberlerle doğrultu verilmiştir.
Toplumların reformlara ihtiyaç duyduğu, haksızlık ve şirkin yayıldığı dönemlerde bir peygamberin çıkıp hem inanç, hem ahlak, hem toplumsal kurumlar düzeyinde devrim yapması, “kaderin” ya da “planın” varlığını hissettirir. Deist anlayışta bu plan yoksa, bu kadar denk geliş nasıl izah edilecek? Tarih, “ilahi müdahale” yoksa açıklanması güç moral devrimler zinciriyle dolu. Peygamberler bu zincirin halkalarıdır.

Madem tarihçisin, uzun süreç analizleriyle bilirsin. Uzun sürede toplumlar kaynak kıtlığına, iklim değişikliklerine, iç çatışmalara maruz kalır. Bu dönemlerde medeniyetler çökmeye müsaittir. Ancak peygamberler çoğu zaman toplumların çöküşünü engellemiş, yeni bir moral düzenle yeni bir medeniyet inşa etmiş veya var olanı sağlamlaştırmıştır. Bu periyodik müdahaleler, yaratıcı gücün tarih sahnesinden hiçbir zaman tamamen çekilmediğini, her an insanlığı gözlediğini, gerekince rehberler gönderdiğini ima eder. Deist yaklaşım bu ilahi rehberliği göz ardı etmekle tarihsel gerçekliğin büyük bir bölümünü açıklayamaz.
Böylece tarih de sana haykırır: Peygamberler hak olabilir, çünkü onlar tarihin akışında ilahi müdahalelerin iz düşümleridir. İlgi kesilseydi, tarih tamamen materyal etkenlerin insafına kalır, ahlaki devrimler bu kadar tutarlı olmazdı. Ancak tarih boyunca benzer mesajlar, benzer değerlere önderlik eden peygamberler, “ilk neden”in sürekli etkin bir irade olduğunu gösterir.

Tarihin dönüm noktalarında ortaya çıkan peygamberlerin getirdiği ahlakî devrimler, toplumsal yozlaşmayı tam zamanında frenlemeler, insanlığın hep ortak değerlerde buluşması, bir “el”in sürekli tarihin sayfalarına not düştüğünü göstermiyor mu? Bu kadar isabetli müdahaleleri ilk anda yaratıp sonra çekilen bir güçle mi açıklayacaksın, yoksa gerçekten sahneyi asla terk etmeyen bir iradeyi kabul mü edeceksin?