Agnostik SPORCU ARKADAŞIMA MEKTUP

Bedenini geliştirmek, performansını artırmak, disiplinli antrenmanlarla hedeflediğin sporda en iyi seviyeye ulaşmak… Yıllardır uğraştığın bu yolda, kaslarının, reflekslerinin, koordinasyonunun ne kadar önemli olduğunu kendi bedeninde tecrübe ettin. Belirli bir hareket formunu mükemmelleştirmek için defalarca tekrar yapıyor, beslenmene, uykuna özen gösteriyor, minik detaylar üzerinde çalışıyorsun. Çünkü biliyorsun ki “tek seferlik gayret” yetmez, sürekli antrenman ve “doğru rehberlik” gerekir.


Agnostik bir sporcu olarak, “Ben spora odaklıyım, Tanrı ve din konularında kesin inancım yok, inançla ilgili ‘bilmiyorum’ diyorum” diyebilirsin. Fakat dikkat et: Sahanın içinde bile gözetmesi gereken kurallar, bir strateji, bir antrenör veya bir koç gerektiğini görüyorsun. “Kendi hâlime bırakılsam, plansız-programsız antrenman yapsam” yeterli sonuç alamam. Peki koskoca evren, canlılık, toplum düzeni, hiç ‘koçsuz’, ‘rehbersiz’ yapabilir mi?

Örneğin maçlara çıkarken hakemler, kurallar, puanlama sistemi vardır. Bu sistem ‘kendiliğinden’ işlemiyor; sürekli bir denetim var. O halde “Evren” veya “toplum” gibi devasa bir müsabaka alanında da “kuralsız” bir rastlantı hüküm süremez, her şey kısa sürede kaosa dönüşebilirdi. “Bilmiyorum” deme hakkın var, ama “Koskoca oyunun hakemsiz” oynanmasına razı gelebiliyor musun? Sporcu olarak bilirsin ki hakemsiz, kuralsız, takipsiz bir maç kargaşaya dönüşür. Aynı şekilde “insanlık sahası” neredeyse binlerce yıldır devam eden bir oyun. Hiç “yönetici” yok mudur, yoksa “ilahi bir hakem” sahayı gözetiyor mu?

Bazıları “Tabiat yasaları var, başka bir şeye gerek yok” der. Ama sen bilirsin, “oyunun” en ufak nüansları bile an be an takibi gerektirir. Kaostan sakınmak için sürekli gözetim, yönergeler, güncellemeler… Tarihte “peygamber” kavramı bu özelliğe benzetilebilir: Toplumun moral düzeni bozulunca ilahi “Hakem veya Antrenör” misali devreye girip kuralları hatırlatır.

Profesyonel bir sporcu, en iyi performans için koç veya antrenör rehberliğine muhtaç. Tek başına antrenman yapsan elbet gelişirsin ama teknik yanlışları fark etmen zor. Koç “Dur, şunu düzelt, şu hareketi biraz daha şu açıyla yap” der ve seni ileri taşır. İnsanlığın tarihinde de “peygamberler” aynı işleve benzer. Toplum, yanlış hareketler, hatalı uygulamalarla gerilediğinde peygamber çıkar, “Toparlanın, şu doğrultuda davranın, ahlakınızı düzeltin” der. Değişim sağlanır, ivme kazanılır.

Agnostiksen, “Ben göremiyorum, bilemiyorum” diyerek bu eşleşmeyi reddetmiyorsan bile belki hafife alıyorsun. Ama sporcu mantığın, “Her güçlü takımın bile koça ihtiyacı var. İnsanlık gibi dev bir takımın rehberliksiz olması ne kadar muhtemel?” sorusunu sormana yol açmaz mı? Rastlantı diyemezsin, zira rastgele ilerleyen bir takım kısa sürede taktik zafiyete düşer. İnsanlık binlerce yıldır sahnede, defalarca zorluk yaşamış ama her defasında “doğru antrenör” (peygamber) gelip düzeni sağlamış. “Bilmiyorum, olabilir mi?” Evet, kuşkusuz olabilir.

Antrenmanda gördüğün temel kural: “Kas hafızası” için tekrar şart. Bir harekette ustalaşmak için binlerce kez tekrar yapman lâzım. Evren ve hayat da “dinamik süreçler.” Yalnızca bir defalık dokunuşla, sonsuza dek mükemmellik sürmez. Mikrodan makroya süreçler daima “tekrar ve bakım” ihtiyacı ister. Dünyanın iklim sistemi, ekolojik döngüler, canlılığın sürmesi, hep sanki “tekrarlayan” bir mekanizmayla bakıma alınıyor. Aynen sporda “formu korumak için devamlı antrenman” gibi.

Toplumlar da manevi formlarını korumak için “tekrarlayan” manevi antrenmanlara muhtaç. Tarih boyunca ibadetler, ahlakî ritüeller, peygamber öğretileri hep “disiplin ve tekrar” sağlamış. Sen sporcu olarak “disiplin ve tekrarın” ne olduğunu iyi bilirsin. “Bilmiyorum” diyorsan, “Belki de evrensel bir koç sistemi (ilahi rehberlik) devrede” seçeneğini atlamaman gerek. Sadece “tesadüfen böyle gelişti” demek, spordaki tüm tecrübene aykırı. Disiplinsizlikten başarı çıkmaz.

Sporcular, “motivasyon” kavramına büyük önem verir. Maça hazırlanırken müzik dinler, koçun konuşmasıyla hırs kazanırsın, kendine “başarabilirim” dersin. Bu inanç olmadığında vücut performansı da düşer. Peki insanlık, varoluşsal motivasyonunu nereden buluyor? Savaş, kıtlık, doğal afet, zor zamanlarda toplum nasıl ayakta kalıyor? Tarih gösterir ki “peygamberler” moral önderlik yapmış, umut aşılamış, “Allah’a güvenin” diyerek insanları psikolojik çöküntüden çıkarmış, dayanağı sağlam bir inanç sunmuş. Sporcu olarak “inancın güçlendirdiği” gerçeğini sen de bilirsin. “Bilmiyorum” diyorsun ama “İnanç faktörü, belki evrensel bir koçun (Yaratıcı) talimatlarıyla daha da güçleniyor” demek pekâlâ rasyonel olabilir.

Sporda adil oyun kuralları, doping yasakları, hakem kararları gibi konular var. Hiçbir lig, “kuralsız” işlemiyor. Peki dünyadaki “yarış” da öyle değil mi? İnsanlık birbiriyle çarpışıyor, işbirliği yapıyor, bir medeniyet kurma mücadelesi veriyor. Eğer tamamen sahipsiz ve kuralsız olsaydı, zulüm ve kaos sonsuza dek hüküm sürerdi. Tarih de bunu doğrular: Ne zaman kaos artsa, bir peygamber gelmiş “Bu kurallar ilahidir, uymayan hüsrana uğrar” diye uyarı yapmıştır. Bu, bir tür “doping testinden” daha ciddi bir şey: Manevî doping (yalan, hile, zulüm) yasak. Yine “bilmiyorum” diyebilirsin, ama “Bu kadar tutarlı kural setlerinin Peygamberler yoluyla geldiği tesadüf mü?” sorusu da ortada kalır.

Sonuçta, sporcu mantığın sana diyor ki: “En küçük başarım için bile planlama, tekrar, koç, hakem, kural, motivasyon, bakım, beslenme gibi unsurlar gerekli. Koca evrendeki dev başarıyı, milyarlarca yıllık düzeni, insan toplumlarının defalarca reform edilmesini, moral antrenmanların (peygamber öğretilerinin) hiçliğe mi bağlayayım?” Agnostiksen, “Bilmiyorum, ben göremiyorum” diyebilirsin. Fakat “göremediğini” iddia etmen, “yok” anlamına gelmez. Spor hayatında da antrenörün tam adım arkasında seni izlediğini bazen fark etmezsin, ama var.

O hâlde, belki de “Agnostik sporcu” olmak, “Gerçek bir Koç (Yaratıcı) varsa ve O, peygamberleriyle insanlığa taktik veriyorsa, göz ardı etmek büyük kayıp olabilir” sonucunu getiriyor. Çünkü kuralı bilmeden, doping alıp kuralları çiğneyerek veya rehbersiz, motivasyonsuz bir rotada gezerek, sonunda maçı kaybedebilirsin. “Ya varsa” ihtimali, ciddiye almaya değer. “Belki yok” deyip her gün rastgele bir şeyler yapmak, sporcu disiplinine ters. Aynı şekilde “Bilmiyorum” deyip “Belki de Yaratıcı ve peygamberler vardır, bir antrenörlük düzeneği gibi moral ve kurallarla bizi yönlendiriyor”u hesaba katmak gayet mantıklı durur.

Eninde sonunda, spor müsabakası final düdüğüyle biter, kim kazandı kim kaybetti belli olur. Hayat da er geç biter, “kazanan” veya “kaybeden” kim anlarız. Eğer “ilahi sistem” sahiden varsa, uymayanların kaybetme riski ortadadır. Sporcu, risk yönetimini bilendir. “Bilmiyorum” diyerek o riski yok mu sayıyorsun, yoksa ciddiye mi alıyorsun? Bu sorunun cevabı, belki senin gerçek tutumunu ortaya koyar. Ve belki “Evet, mutlaka bir Koç var. Çünkü sahada hissediyorum” diyerek inanmaya yönelirsin – bu da seni “Agnostik” olmaktan “imanlı” olmaya taşıyabilir.

Ezcümle, “Agnostik sporcu” olmak, “ne var ne yok, bilmiyorum” demek değil, “sahanın” gerçeğini gözetmekle birlikte “kural koyucu”nu da yok saymamak demek olmalıdır. O kural koyucu, hakem, antrenör veya Koç kimdir? Tarih ve din, “O, Allah’tır ve peygamberleri aracılığıyla kuralları sunmuştur” der. “Bilmiyorum”u gerçekten koruyorsan, “Olabilir” demek zorundasın. Aksi, “Var olabileceği” tezini reddetmek olur ki, bu da “bilmeme”yi boşa çıkarır. Uygun bir bakış: “Evet, profesyonel spor disiplini gösteriyor ki sistemsiz büyük başarı gelmez. O hâlde insanlığın ve evrenin büyük başarısının ardında bir ‘koç sistemi’ olabilir. Peygamberler de bunun kanıtı.” Bu akıl yürütmeyle, sporcu deneyimin seni inanca yaklaştırır, “bilmiyorum”dan “ben aslında farkına varıyorum”a geçirir. Puan tablosu sonunda böyle söyleyebilir.