Agnostik Öğretmen ARKADAŞIMA MEKTUP
Bilgiyi aktarma, kavram öğretme, insan yetiştirme sürecinin içindesin. Sınıfta öğrencilere matematik, fen, tarih, dil, coğrafya vb. dersler anlatıyorsun. Onları hayata hazırlamak için müfredat planlıyor, ders materyalleri hazırlıyor, sınavlar yapıyorsun. Öğrencilerin öğrenme hızları, zekâ seviyeleri, ilgi alanları farklı oluyor. Tek seferlik bir anlatım çoğu zaman yeterli olmuyor; tekrar, pratik, soru-cevap, rehberlik, ödev, proje gibi yöntemlerle sürekli yönlendiriyorsun. Yoksa öğrenciler konuyu unutuyor veya yanlış öğreniyor.
Agnostik bir öğretmen olarak, “Ben bilgi aktarıyorum ama evrenin ve hayatın kaynağı hakkında kesin bir inanca sahip değilim” diyorsun. Fakat bir yandan da eğitim sürecinin nasıl “süreklilik ve rehberlik” gerektirdiğini yakından biliyorsun. Öğrenciye kitabı verip “hadi oku” desen, kendi hâline bıraksan, ciddi bir gelişme olmayacağını da bilirsin. O zaman evrene baktığında veya insanlık tarihine baktığında, “Acaba sadece başta mı bilgi verildi, yoksa sürekli rehberlik mi yapılıyor?” diye sorma hakkın var.

Eğitim Süreci ve İnce Ayar
Öğretmenlik gösteriyor ki insanlar saf hâlde bilgiye sahip değil; zaman içinde öğreniyor, hatalarını düzeltiyor, yeni bilgilerle donanıyorlar. Evrenin “anlaşılabilir” oluşu da benzer bir süreç: İnsan aklı adım adım keşfediyor. Peki “bilmiyorum” diyerek “ilahi bir öğretmen” fikrini yok saymak doğru olur mu? İnsanlık tarihine bak: İlkel inançlar, putperestlik dönemleri, zulüm düzenleri… Ardından gelen bir peygamber veya dinî önder, topluma yepyeni bir “metafizik müfredat” sunuyor. İnsanlar bu sayede önceki yanlışlarını terk ediyor, ahlakî veya medenî bir ilerleme kaydediyor. Tıpkı senin bir sınıfta konuyu yanlış anlayan öğrencilere düzeltme yapman gibi.
Eğer “hiç ilahi rehberlik yok” dersen, “o hâlde neden tam bozulma anlarında peygamberler gelerek insanların inanç ve ahlâkını düzeltiyor, hatta asırlarca etkili oluyor?” sorusunu cevaplamalısın. Agnostiksen, “bilmiyorum”la geçiştirebilirsin ama “Bu kadar tutarlı bir ‘eğitsel müdahale’ fikri belki doğrulanabilir” diyenlere de kulak vermen lazım. Çünkü öğretmenlik deneyimin sana “Tek seferde müfredatı tahtaya yazıp geri çekilmek” diye bir eğitimin mümkün olmadığını söylüyor. Sürekli geri bildirim, kontrol, yeniden anlatım, rehberlik… Bunlar olmadan öğrencinin başarısı çok düşük.
Peygamberler: İlahi Müfredat Rehberleri
Kutsal metinlere göre peygamberler, “ilahi mesaj”ı ders kitabı gibi getiren elçiler sayılır. Çoğu zaman yanlış yola sapan, putlara tapan, haksızlık yapan toplumlara “doğru yolu” anlatan öğretmenler gibidirler. Hz. İbrahim putkırıcılığı öğretmiş, Hz. Musa köleliğe karşı özgürleşme fikrini, Hz. İsa sevgi ve merhameti, Hz. Muhammed tevhid ve toplumsal adaleti öne çıkarmış. Milyonlarca “öğrenci” bu öğretiyi benimsemiş. Eski yanlış inançları terk etmiş. Süreç, tam bir “eğitim devrimi” şeklinde yaşanmış. Bir defaya mahsus değil, tarih boyunca tekrar eden bir tablo. “Bilmiyorum, rastlantı” demek, bir öğretmen olarak “Eğitimde rastgele mucizeler olabilir” demeye benziyor ki, hiç de ikna edici değil.
Çünkü eğitimde biliyorsun ki “planlı ve bilinçli” müdahalelerle sonuç alabiliyorsun. Tarihteki “peygamber devrimleri” de planlı ve bilinçli bir ilahi öğretmenin işi gibi görünmüyor mu? Topyekûn değişim, yaygın kabul, nesiller boyu etki… Bu kadar büyük bir eğitimsel başarının tamamen tesadüf olduğunu ileri sürmek, “bilmiyorum”la ifadelendirilebilecek kadar basit değil.
Süreklilik ve Revizyon
Ayrıca düşün: Öğretmen olarak her sene müfredat güncelleniyor, yeni ek kaynaklar ekleniyor, öğrencilerin gelişim seviyesine göre içerik düzenleniyor. Dinî geleneklerde de “farklı dönemlerde farklı peygamber” anlayışı var. Hz. Nuh zamanındaki insanların seviyesi, Hz. Musa dönemindeki köle kavramı, Hz. İsa’daki ahlak mesajları, Hz. Muhammed ile gelen ‘son tamamlama’… Bu “kademeli öğretim” modelini andırıyor. “Bilmiyorum” dersin ama bir öğretmen olarak “kademeli müfredat” fikrinin mantıklı olduğunu görmez misin? Rastgele doğada bu kadar ince planlamanın oluşmasını nasıl yorumluyorsun?
İnsan Psikolojisine Göre Anlatım
Peygamberler, sadece teorik bilgi vermez, insanın duygu dünyasına, ahlak ve vicdan boyutuna da hitap eder. Tıpkı bir iyi öğretmenin, öğrencinin duygusal durumunu, öğrenme stilini gözetmesi gibi. Tarihe bakınca görüyorsun ki her peygamber, “o toplumun kültür, dil ve seviyesine” göre konuşmuş. Bu, bir nevi “özel öğretim yöntemleri.” “Bilmiyorum, olabilir” deme lüksün, seni bu apaçık benzerliği göz ardı etmeye mi itiyor, yoksa “Gerçekten bir Yaratıcı, insanlığı eğitmek için peygamberleri görevlendirmiş olabilir” fikrine kapıyı açık mı bırakıyorsun?
Sorumluluk Boyutu
Sen sınıfta öğrenciyi boş bırakmaz, yanlış öğrenmeyi düzeltirsin. Eğer tamamen bırakacak olsan, ders bir karmaşaya dönebilir. İnsanlıkta da “terk edilmiş” bir tablo düşün: Hangi değer, hangi ahlak, hangi kutsal rehber? Kısa sürede çıkar çatışmaları, zulüm, ahlaksızlık tavan yapmaz mı? Tarihte de böyle olmuş; sonra bir peygamber gelip “Sosyal düzenin” temelini tazeledi. Bu döngü yüzlerce kez tekrarlandı. Yani “Eğitimde olduğu gibi sürekli gözetim var mı?” sorusuna cevap neredeyse “Evet” gibi görünüyor. Agnostik tavır, “Hayır, inanmam” derse, bu defa “bilmiyorum”la çelişmez mi?
Ayrıca, “Ya gerçekten Allah’ın insanlığı eğitmek ve kurtarmak için gönderdiği peygamberler varsa ve ben bunu kabul etmezsem?” gibi bir risk içeriyor. Eğitimde “dersi önemsemeyen öğrenci” nasıl sınıfta kalırsa, “peygamber dersi”ni umursamayan toplumlar da tarih boyunca çöküş yaşamış olabilir. Sen bunu hiç inceledin mi? “Bilmiyorum” diyerek üzerini kapatmak, belki de en kritik dersi kaçırmana sebep olabilir.
Sonuç
Agnostik öğretmen olarak, “Ben elimdeki bilimsel müfredatı öğretiyorum” diyebilirsin. Ama hem kendi mesleki sezginle hem tarihî verilerle biliyorsun ki eğitim “sürekli rehberlik ve düzeltme” gerektirir. Evren gibi karmaşık bir “sınıf”ın, insanlık gibi dinamik bir “öğrenci kitlesi”nin tamamen “müdahalesiz” bırakıldığını söylemek, bir öğretmen için ne kadar inandırıcı? “Bilmiyorum” diyerek “belki vardır, belki yoktur” demek gerçekten nötr kalmayı mı, yoksa “Gerçekten var olabilir” fikrini geri plana atmayı mı içeriyor?
Eğer cidden nötr kalacaksan, “Peygamberler yoluyla düzenli rehberlik yapıldığı” tezine de açık olmalısın. Ve veriler bu tezi kuvvetlendirebilir: Tarihin kritik eşiklerinde gelen elçiler, toplumsal dönüşümler, benzer ahlakî ilkeler… Bunları “sırf kültürel tesadüf” demek, eğitimin mantığını da hafife alır. Çünkü eğitimde “tesadüf” değil, “özenli planlama” hâkimdir. Sonuçta her öğretmen bilir ki “bilgi aktarmak” için çaba ve strateji gerekir. Üzerinde yaşadığımız koca sınıfa (insanlığa) “ilahi öğretmenin” stratejisi olan peygamberleri göz ardı etmek, “bilmiyorum”un ötesine geçip “inkâr”a yaklaşır.Yani, “Ben öğretmenim, bu kadar rehberlik çabasının rastgele olduğunu düşünmem zor” deme noktasına gelebilirsin. Belki de “Bilmiyorum”u bir basamak daha aşarak “Evet, gerçekten peygamberler birer ilahi eğiticidir ve bu büyük sınıf (insanlık) düzenli aralıklarla dersini almıştır” demek, hem akla hem tecrübeye uygun olur. Aksi hâlde, kendi sınıf deneyimlerinle çelişebilirsin.