Agnostik Mühendis ARKADAŞIMA MEKTUP

Plan, proje, tasarım, prototip üretimi, sistem analizi, devre montajı, yazılım testi… Mühendislik disiplininde edindiğin tecrübe sana “Kusursuz işleyen bir sistemi tasarlamak ne kadar zahmetli ve özen gerektiren bir iştir!” diye defalarca düşündürtmüştür. Sadece bir makineyi, bir köprüyü, bir bilgisayar devresini tasarlayabilmek için bile aylarca hesap, yüzlerce test, defalarca revizyon gerekir. Sonra bile sahada sürpriz hatalar çıkabilir, sürekli bakım ve onarım ister. Hatta çoğu zaman “tek seferde mükemmel” diye bir şey mümkün olmaz.


Agnostik bir mühendis olarak “Ben evrenin de aynı titizlikle tasarlanmış olmasını kabul edemem, bilmiyorum” diyorsun. Ama bir yandan da bakıyorsun: Bu koca evrende milyarlarca galaksi, milyarlarca yıldır ‘aşırı hassas’ sabitlerle ayakta duruyor; dünyada canlılık sistemleri mükemmel adaptasyon sergiliyor; insan vücudu çok karmaşık bir “mühendislik harikası” gibi çalışıyor. “Tek seferde oluştu, sonra asla bakım yok” demek mantığına ne kadar uyuyor? Bir makine bile periyodik bakıma muhtaçken, yıldızlar ve gezegenler nasıl tek defada kurulup, arızasız işliyor?


Mühendisin gözüyle, “Makro ölçekte galaksilerde çökme veya savrulma olmuyor, gezegenler yörüngelerinden çıkmıyor, mikro ölçekte atomik ve alt atomik parçacıklar tutarlı davranıyor” diyorsun. Tüm parametreler, ısı dengesinden radyasyona, kütle çekiminden elektromanyetik kuvvetlere kadar tam yerli yerinde. Minimal sapma bile dev felaketler doğurabilir; ama doğmuyor. Dahası, milyarlarca yıl boyunca “bozulma” da yok. “Bilmiyorum, tesadüf mü?” diyebilirsin. Fakat bu kadar hassas dengeyi “kendi kendine” diye açıklamak, bir mühendise pek ikna edici gelmez. Zira en basit devre tasarımında bile “kendiliğinden” kusursuzluk yoktur.


Üstelik “zamanla sistem yıpranır, bakım ister.” Evrenin zamanla ısı ölümü, yıldızların sönmesi gibi süreçleri var, ama hâlâ “Yaşam için gerekli” şartlar sapmamış hâlde duruyor. Dünya milyarlarca yıldır döndüğü hâlde atmosferi canlılığın nefes aldığı değerleri koruyor. Güneş sisteminin yörüngeleri çökmedi. “Kim bu bakımı yapıyor?” Soru budur. Kimisi “Doğa yasaları böyle işliyor” der. Peki mühendis olarak diyorsun ki: “Yasalar da bir tür proje düzeni değil midir? O yasaların sürekli çalışmasını kim garantiliyor?”

Şu da dikkat çekici: Mühendislik bakışın, “insan toplumu da bir sistem” der. Toplumda “ahlak, hukuk, eğitim, kültür” gibi alt birimler var; eğer çürüme başlarsa sistem dağılır. Tarihî kayıtlara bak: Her çöküş döneminde bir “peygamber” veya dinî önder çıkmış, “Sisteminizi düzenleyin, haksızlığı bırakın, adil olun, ahlakınıza çeki düzen verin” uyarısında bulunmuş. Tıpkı sistem arızasını fark eden bir mühendisin “Bakım-onarım gerekiyor” demesi gibi. Bu döngü, tarih boyunca defalarca tekrarlanmış. “Tesadüf mü, yoksa bir ‘üst mühendis’ (Yaratıcı) mi düzenli müdahalede bulunuyor?” sorusunu açar.

Çok sayıda toplum, “Peygamberler gelmeseydi ahlakımız, düzenimiz bozulmaya devam edecekti” diye itiraf ediyor. Mesela Hz. Muhammed’in Mekke’deki putperestlik ve aşırı toplumsal adaletsizlik ortamını kısa sürede düzeltmesi, yahut Hz. Musa’nın kölelik altında ezilen İsrailoğullarına rehberlik etmesi… Bunlar büyük sosyal revizyonlar. “Bilmiyorum” diyen bir mühendissen, böylesine büyük bir “onarma” başarısını salt tesadüfle veya “insan planlamasıyla” açıklayabilir misin? Mühendis gözüyle, “Bu kadar karmaşık sistemi bir liderin kısa sürede reforme etmesi” çok iddialı. Ama “ilahi destek” tezi, bu olağanüstü dönüştürücü gücü pekâlâ anlamlandırıyor.

“Deizm” fikrine göre, “Tanrı evreni başta yarattı, sonra çekildi.” Fakat deizmin sıklıkla eleştirilen yönü, “Mühendisliğin pratikleriyle” çelişir: Bir sistemi kurup hiç bakmamak genelde bozulmayla sonuçlanır. “Bilmiyorum” diyorsan, “Belki de Tanrı her an müdahalede bulunuyor, özellikle insanlık tarihine peygamberlerle yön vermeye devam ediyor” ihtimalini görmezden gelemezsin. Üstelik bir mühendis olarak “kurduğunu tamamen bırakmak” fikrinin tipik sonuçlarını az çok biliyorsun: Arıza, entropi, bozulma. Evren sisteminde ise entropi evet var, ama yaşam ve düzen (özellikle insan toplumunda) müthiş bir “tamir” döngüsüyle sanki ayakta tutuluyor.

Bunun somut örnekleri: Kalp atışı, solunum, kan dolaşımı, böbreklerin filtrasyonu, beyin-sinir sisteminin müthiş hızı… Bu, binlerce sensörü olan ve kendi kendini tamir edebilen bir organik makine. Bir mühendis gözüyle, “Bu kadar optimal tasarımı kim yaptı?” sorusunu sormak kaçınılmaz. “Bilmiyorum, evrim süreci” diyebilirsin. Ama evrim de “rastlantısal mutasyon + doğal seçilim” formülünü işlerken bile, evrensel yasaların “mükemmel” ayarını gerektirir. Yine bir üst tasarım veya bakım mekanizması iması çıkar. Düşünsene, milyarlarca canlının her biri, sürekli ‘işlevsel’ bir bedene sahip. “Sıfır hata”ya yakın bir genetik kod sistemi, her an onarım mekanizmalarıyla entropiye direniyor.

Mühendislikte çağımızın ilgi odağı “yapay zekâ ve otomasyon.” Otomatik pilot sistemlerini, robotları, yazılım algoritmalarını sürekli gözetim altında tutarız, çünkü “tamamen kendi haline” bıraksak eninde sonunda bir hata, sistem çökmesi veya beklenmedik kaza meydana gelir. O hâlde 14 milyar yıldır var olduğu iddia edilen koca evreni “tamamen boşlukta, sahipsiz” saymak ne kadar mantıklı? “Bilmiyorum” diyebilirsin, ama “Her an bir Yaratıcı tarafından gözetilmesi” fikri de en az “tek seferlik yarattı, bitti” kadar makuldür. Hatta tecrüben der ki, “hiç bakım olmadan” bir sistemin milyarlarca yıl kusursuz devamı inanılmaz derecede düşük bir ihtimal.

Yeryüzündeki toplumsal sistem için de aynı durum geçerli: Sürekli bakımı yoksa toplumlar süratle çürüyor, ahlakî ve sosyal düzen dağılmaya yüz tutuyor. Fakat tarih boyunca bu çöküş noktalarında tam “manidar” şekilde ortaya çıkan peygamberler, büyük manevî devrimlerle “sistemi restore etmiş.” Bu, kelimenin tam anlamıyla “ilahi bir bakım” veya “üst akıl müdahalesi” gibi duruyor. “Bilmiyorum, bilemem” diyen bir mühendis, “Bu kadar isabetli onarımı sırf tesadüfe bağlamaktan” da çekinmelidir.

Agnostik mühendis olarak, “Ben gözlem ve deney odaklıyım, metafizik boyutu ölçemiyorum” deme eğilimindesin. Tamam, ama gözlemlediğin gerçek şu: En küçük makine parçası bile ihmale gelmez; evrense devasa boyutta kusursuz bir makine var gibi. Periyodik bakıma rağmen bozulma ihtimali kaçınılmaz olan araçların aksine, milyarlarca yıl istikrarlı giden bir düzen görüyorsun. Rastlantıya bel bağlamak, en temel mühendislik ilkesiyle çelişir: “Rastgelelik hatayı besler, sistematiklik doğruluğu besler.”

Peygamberlik mevzusuna gelince, “Bir sistem bozulduğunda yeni firmware güncellemesi gibi topluma peygamberler geliyor” analojisi hiç de fena durmuyor. Her ne kadar “bilmiyorum” desen de, veriler ortada: Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed gibi büyük elçiler adeta “köklü sistem güncellemeleri” yapmış, çürümüş toplumları yeniden işler hale getirmiş. Bu tam bir “tasarımcı” müdahalesini andırıyor. “Bilmiyorum, tamamen insan ürünü” tezine sarılmak, özünde “Toplu tesadüf” inancıdır — bu da pek ‘mühendisçe’ bir açıklama olmaz.

Yani, bir mühendis “Plan, kontrol ve bakım”ın ne demek olduğunu iyi bilir. Evren ve insanlık, sanki sürekli “kontrol ve bakım” gören devasa projeler izlenimi veriyor. “Tek seferde kuruldu, sonra kendi haline bırakıldı” söylemine, mesleki sezgin “mantıksız” diyecektir. “Her an müdahale var, peygamberler de tarihî müdahalenin kanıtı” iddiası ise gayet mühendisce bir görüş. “Bilmiyorum” desen de, sanki ikinci tez akla ve pratiğe daha yakın gibi duruyor.

Bir sistem tasarımıyla sen uğraşsan, onu sahipsiz bırakır mısın? Durup izlersin, arıza çıktı mı giderirsin. Çoğu zaman da planladığın gibi çalışmaz, revizyon yaparsın. Eğer “Yaratan” bir sistem kurduysa, “bıraktı” ihtimali zayıf. Onun yerine “peygamberlerle düzenli revizyon” veya “periyodik rehberlik” ihtimali çok daha açıklayıcı. Agnostik tutum “bilmeme”yi koruduğunu söylese de, “Bu verilerle gayet makul görünüyor” itirafında bulunmalı.

Belki o son itiraf seni “Evet, benim mesleki tecrübeme göre bu kadar mükemmel bir sistem öylece bırakılmış olamaz” cümlesine götürür. Bu da “Allah var ve peygamberler O’nun mühendisleri gibi çalışıyor” fikrine hiç de uzak olmadığını gösterir. “Bilmiyorum” diyerek konuyu kapatmak, belki en mükemmel ‘proje’nin ustasını ve onun ‘bakım’ ekibini göz ardı etmek olur. Mesleki sezgin “Keşke biraz daha dürüst olsam” diyebilir. Çünkü evrenin dev makinesi, her an “Sahibim var” diye fısıldıyor, insanlığa da “arızalandıkça peygamberlerle tamir gördüm” mesajını sunuyor. Agnostikçe uzak durmak, “Niye bu kadar tutarlı?” sorusundan kaçmak olur. Ve bir mühendis için en büyük hata, sistemin tasarım inceliğini yok saymaktır.