Agnostik Astronom ARKADAŞIMA MEKTUP
Uzayın uçsuz bucaksızlığında, yıldızların ve galaksilerin muhteşem dansını izlemek bir yandan hayranlık uyandırıyor, diğer yandan derin sorulara sürüklüyor: “Bu kadar büyüklükte bir kaos içinde nasıl bu kadar düzen var?” Evrenin genişlemesi, kozmik arka plan ışımasının kalıntıları, galaksilerin düzenli yapıları ve yıldızların içinde oluşan ağır elementler—hepsi bir “plan” gibi görünüyor.
Kozmik İnce Ayar
Karanlık madde ve enerjinin dengesi, evrenin genişleme hızı, kozmik arka plan ışımasındaki homojenlik… Her biri, evrenin kaosa sürüklenmesini engelleyen bir dengeyi işaret ediyor. “Ya biraz daha hızlı genişleseydik ya da karanlık enerjinin oranı farklı olsaydı?” diye sorduğunda, evrenin bugünkü hâlini alamayacağı açıktır. Rastgele bir patlamada böylesi bir isabetin sürekli olması, yalnızca “bilmiyorum” ile geçiştirilebilir mi?
Sabitlerin küçük sapmaları bile kozmik ölçekte dev bozulmalara sebep olacakken, milyarlarca yıldır istikrar devam ediyor. Gök cisimleri, yörünge dinamikleriyle sanki kusursuz bir senfoni icra ediyor. Bir astronom olarak bilirsin: Kendi başına bırakılan sistemlerde en ufak dengesizlik katlanarak büyür. Kaos kuramının da işaret ettiği gibi, hassas sistemlerde başlangıç koşullarındaki minicik farklar, zamanla dev sonuçlar doğurur. Peki evren niçin genel itibariyle ‘kozmik bir yıkıma’ sürüklenmedi? Madem ‘bilmiyorum’ diyorsun, “O halde her an bir düzenleyici irade olabilir” ihtimalini de tamamen kapatmaman gerekmez mi?

Kozmik Düzenin Anlaşılabilirliği
Astronomi, matematik ve fiziğin yardımıyla evreni anlamaya çalışır. Gözlemsel verilerle teorik modeller arasında yüksek bir uyum yakalarsın. Işık tayfı analizleriyle yıldızların kimyasal bileşimini, Doppler kaymasıyla uzak galaksilerin hızını, kütleçekimsel mercekle karanlık maddenin izlerini saptarsın. “Evren neden bu kadar ‘anlaşılabilir’ bir matematiksel düzene sahip?” sorusu birçok bilim insanını şaşırtıyor. Birbiriyle etkileşim hâlindeki milyarlarca galaksi, trilyonlarca yıldız, gezegenler, asteroit kuşakları… Buna rağmen fizik denklemleriyle uyum gösteren davranışlar. Bu, “akıllı bir tasarımı” imkânsız kılmaz; bilakis “üst akıl” tezine epey kapı aralar.
Agnostiksen “Kanıtlayamam ama belki de yoktur” diyebilirsin. Peki, “belki de vardır” diyenleri haksız bulmaya yeterli sebebin var mı? Gerçek agnostik tavır, her iki seçeneğe de açık kalmaktır. Fakat “Bu kadar düzen rastgele olabilir” demek, rastgeleliğin tipik eğilimini (kaos, dengesizlik) göz ardı ettiğin anlamına gelebilir. Genişleyen evrende hâlâ dev bir düzen var: Galaksiler çarpışsa da, yeni galaksiler doğuyor; yıldızlar sönse de, ağır elementler başka yıldızları, gezegenleri yaratmaya yarıyor. Tek bir düğümde kalsa “tesadüf” denebilir ama her yerde harmoniye benzeyen bir tablo var.
Tarihsel Rehberlik: Peygamberler
Astronomi ağırlıklı düşünürken, “Peygamberler” konusu sana belki uzak gelebilir. Oysa tarihte farklı kavimlere gelen ve “Gökleri ve yeri yaratan tek bir güç var, O size mesaj gönderiyor” diyen elçilerin söylemlerini göz ardı edemezsin. Bu elçilerin, kozmik düzene atıflar yaparak “Semaya bakın, onda nice ibret var” türünden çağrılar yaptığını tarihsel kaynaklardan öğreniyorsun. Milyarlarca insanı etkilemiş bu mesajlar “evrenin Sahibi” fikrini zihinlere yerleştirmiş. Eğer “bilmiyorum” diyorsan, “Belki haklıydılar” ihtimalini de yok sayamazsın.
Tabii “Modern astronomi, peygamberlerin tezleriyle doğrudan alakalı değil” diyebilirsin. Ama bir asır önce kim bilebilirdi ki evrenin genişlediğini, galaksilerin dev yapılar olduğunu? Onlar “Göklerin rabbi”nden söz ediyordu. Şimdiyse o göklerin muazzam bir sisteme sahip olduğu ortaya çıkıyor. “Hiçbir şekilde müdahaleye gerek yok, kendiliğinden var oldu” demek, en az “Her an gözetim var” demek kadar iddialı değil mi? Agnostik tutum, bu iki iddiaya da eşit bakmalı.
Sonsuz Uzaklık ve Olası Bir Sonsuz Kudret
Astronomisin: Evrenin yaşına, boyutuna, genişleme hızına bakıyorsun, “Bu kadar büyük ki tümüyle gözleyemiyorum” diyorsun. Henüz kozmik ufkun bile sınırlı. Belki evrenin gerçekte çok daha büyük kısımları var. Tüm bu bilinmezlik karşısında “Ben Tanrı’yı veya ilahi müdahaleyi görmüyorum, o hâlde yok” demek, bilimin “gözlem” kısıtlarını unutmaktır. Gerçekten bilinmezlikle yüz yüze geldiğinde, “Yaratıcı var” fikri de “Yoktur” kadar meşrudur; hatta bu muazzam düzende “Var” daha kolay anlaşılır olabilir. “Agnostik”sen, “Belki de var” demekten neden çekiniyorsun?
İnanmanın Getirdiği Boyut
Evrenin büyüklüğü ve düzeniyle yüzleşen insan, “Neden varız?” diye sorar. Astronomi, “Nasıl?” sorusuna cevap üretse de “Niçin?” sorusuna sessiz kalır. Eğer bu evreni yaratan ve her an yöneten bir kudret varsa ve o kudret peygamberler yoluyla insanlığa mesaj göndermişse, “Ben tamamen bilmiyorum” demek seni tehlikeye atabilir. Çünkü o kudretin mesajına göre, dünya hayatı sadece bir imtihan sahnesi. Yanıtlanmamış bıraktığın “Niçin varız?” sorusu, belki de “Bilmek ve teslim olmak” gereken bir hakikate dayanıyor olabilir.
O hâlde astronomik veriler sadece gök cisimlerinin konumlarını değil, belki de “Göğün ötesindeki” bir gerçeği de işaret ediyordur. “Bilmiyorum” diyerek sonsuza dek beklemek, bu kadar sarih işaret karşısında hakikati ıskalamana sebep olabilir. Evrenin her köşesinden gelen o nizam, “Benim bir ustam var” diye haykırıyor olabilir. “Bilmiyorum”u aşmak, belki de “Tamam, onun ustası bir yaratıcı” diye düşünmek, sonra da “o yaratıcı bize rehberler de göndermiş” diyerek “Allah ve Resulü”nü kabul etmeye kapı aralamaktır.
Sonuç
Göğün derinliklerine baktıkça “Bu kadar düzen, bu kadar muazzam senfoni, sırf kör tesadüfe nasıl bağlansın?” diye sormak en doğal aklî tepki. “Agnostik” tutum “bilmiyorum” dese de, “Her an olabilir” ihtimaline de dengeli bakmalıdır. Bunca işaret, “ilahi bir planı” inkâr etmek için değil, belki de tam kabul etmek için yeterli. İnandığında, evrenin büyüklüğü artık korkutucu olmaktan çok “Rabbin büyüklüğünün” işareti hâline gelir. Çünkü bu kozmik kitap, “Sahipsiz” izlenimi vermiyor. İçindeki “her an müdahale” izleri, peygamberlerin “Sizi yaratan bir Rabb’iniz var, O’nu tanıyın” çağrısıyla birleşince, “Bilmiyorum” deyip kenara çekilmek, insanın kendine yapacağı en büyük haksızlığa dönüşebilir.
Evrenin sonsuz gibi görünen boşluğu, belki de “sonsuz merhamet ve kudret” sahibi bir Yaratıcı’nın nakışıdır. Starlar ve galaksiler seyrine kapılıp, “Belki de her an bir gözetim var” ihtimalini görmezden gelmek, seni ‘bilimsel’ değil, ‘taraflı’ kılar. O yüzden samimi bir agnostisizm, evrenin göz kamaştırıcı düzenine “Belki de Rabb’imizi anlatıyor” diye bakmayı da göze almalı. Sonunda inanıp inanmamak senin özgürlüğün; ama bunca delil ortadayken “Bilmiyorum” diyerek sonsuza dek arafta kalmak, hakikate sırt çevirmek olabilir.