ATEİST Arkeolog ARKADAŞIMA MEKTUP
Sen bir arkeologsun; kazdığın topraklardan çıkan kalıntılarla geçmiş medeniyetleri, kültürleri, inançları, sanat eserlerini, ritüelleri, sosyal yapıları anlamaya çalışıyorsun. Nereye kazma vursan, bir tapınak kalıntısı, törensel kap-kacak, sembolik süslemeler, dini ritüel izleri, mezar hediyeleri… Her medeniyetin kalbinde kutsallık var.

Arkeolojik buluntular, insanın tarih boyunca sadece karın doyurmakla ilgilenmediğini, ölümden sonra hayata inandığını (mezar hediyeleri, mumyalar, cenaze törenleri), tanrılara adaklar sunduğunu, kutsal mekanlar inşa ettiğini, ilahi semboller çizdiğini ortaya koyuyor. Bu kadar temel bir davranış kalıbını nasıl açıklıyorsun? Rastgele kültürel gelişmeler mi?
Eski tapınaklar, düzenli kent planları, sembollerin tekrarı, ilahi figürlerin heykelleri, gök cisimlerine tapınç, doğa güçlerine duyulan saygı… Bunlar insanların sıradan gündelik çıkarlarını aşan bir çaba. Emek, zaman, malzeme harcanarak devasa mabetler yapılmış. Niçin? Sırf korku mu, yoksa içsel bir inanç, derin bir ilahi bağ mı?
Gizemli yazıtlar, süslü ritüel objeleri, dinsel sahneleri gösteren kabartmalar, tanrılara adanmış metinler, kozmik düzeni simgeleyen geometrik şekiller… Arkeoloji insanın hep bir üst gerçeklik aradığını belgeliyor. Bu üst gerçeklik boşsa, neden tarih öncesi dönemden bugüne kadar devam ediyor?
Farklı kıtalarda, birbirinden habersiz toplumlarda bile tapınma formlarının benzeşmesi çarpıcıdır. Her biri ayrı coğrafyada, ama göğe yönelmiş, ruhlara inanmış, ahiret fikri geliştirmiş. Bu ortak noktaları tesadüf diye açıklamak, insan doğasındaki fıtri inancı görmezden gelmek olmaz mı?
Arkeolojik araştırmalar gösteriyor ki insan daha medeniyetin ilk basamaklarında bile sırf barınma, besin arayışıyla yetinmemiş; kutsala alan açmış, törensel sanat üretmiş, sembollerle iç dünyasını ifade etmiş. Bu semboller, soyut anlamlar taşıyor, doğanın ötesini ima ediyor. Rastgele maddenin ürünü olan bir zihin neden böyle soyut, metafizik yüklü semboller üretsin?
Tapınak mimarisi, sadece güç gösterisi midir? Eğer öyleyse niçin çoğu tapınak gökyüzüne vurgu yapan sütunlar, ilahi varlığı simgeleyen figürler, kozmos düzenini sembolize eden desenlerle dolu? Arkeolojinin ortaya çıkardığı bu izler, insanın evreni anlaşılır bir bütün, ilahi bir sahne olarak algıladığını gösteriyor.

Mısır piramitlerinde ölü kralın ahiret yolculuğu düşüncesi, Göbeklitepe’de çok eski çağlarda tapınç merkezi, Stonehenge’de gök hareketlerini izleyen ritüel alanı… Bunların hepsi insanda doğuştan gelen bir “ötesine bakma” içgüdüsü olduğunu anlatmıyor mu?
Eğer ateistsen, belki bütün bunları “cehalet dönemi mitleri” diye niteleyebilirsin. Ama bu mitler neden bu kadar tutarlı, insan ruhunun derinlerini etkileyen, hayata yön veren bir yapıya büründü? Neden bin yıllar geçse de insanoğlu hala kutsal mekânlara, kutsal sembollere, ritüellere ihtiyaç duyuyor?
Arkeoloji bize öyle bir tablo sunuyor ki, insan henüz teknoloji, bilim, yazı gibi araçlara tam hakim değilken bile inançlı bir varlıktı. Bu, inancın kültürden daha eski, daha fıtri, insanın yapısına kodlanmış bir özellik olduğunu göstermez mi? Eğer bu kod boşsa, neden evrensel?
Belki de arkeolojik kazılardan çıkan her bir bulgu, insanın yeryüzüne rastgele savrulmadığını, bir Yaratıcı’nın onu anlam arayışına uygun donatıldığını ortaya koyuyor. Taş devrinde dahi sembolik ritüellerin varlığı insanın sırf maddeden ibaret olmadığını kanıtlıyor. Bu kanıtı reddederken, geçmişin sessiz ama güçlü tanıklığını inkâr etmiyor musun?
