ATEİST Mühendis ARKADAŞIMA MEKTUP
Sen bir mühendissin; tasarladığın makineleri, devreleri, sistemleri kurarken her ayrıntıya dikkat eder, toleransları hesaplar, malzeme özelliklerini inceler, olası hataları öngörür ve çözüm bulursun. Mühendislik, doğada rastgele duran maddeleri alıp insan ihtiyacına uygun, fonksiyonel, verimli, estetik ve dayanıklı yapılara dönüştürmek demektir. Yani mühendislikte tesadüfe yer yoktur; her sonucun ardında akıl, hesap, planlama, deneyim ve öngörü vardır.

Bir köprü inşa ederken temelindeki malzemenin mukavemetinden hava koşullarına, titreşim frekanslarından yük dağılımına kadar ince hesaplar yaparsın. Rastgele bir demet demir ve beton yığını kendiliğinden kusursuz bir köprü oluşturmaz. Bilakis senin planların olmadan eline geçen malzemeler darmadağın bir yığın olmaktan öteye gidemez. Peki evrene bak: Atomlardan galaksilere kadar her şey sanki kusursuz bir mühendislik harikası gibi. Bu kadar hassas dengeler, ince ayarlar, birbirine bağlı sistemler nasıl bilinçsiz süreçlerle var oldu?
Bir makine tasarlarken, her dişlinin konumu, boyutu, dönme hızı, malzemesi belli bir amaç doğrultusunda belirlenir. Evrenin kozmik mekanizması da devasa bir makinayı andırıyor. Yıldızlar “enerji fabrikaları” gibi termonükleer tepkimelerle etrafa ısı ve ışık yayıyor; gezegenler çekim kuvveti ile yörüngelerinde itaatkâr birer uydu gibi dönüyor. Yeraltında madenler, yeryüzünde verimli topraklar, atmosferde yaşamı mümkün kılan dengeli gaz karışımları mevcut. Tıpkı planlı bir fabrika hattına benzeyen bu sistemi tesadüfe bağlamak, bir mühendisin “Elimdeki çelik kütle kendiliğinden uçak motoruna dönüştü” demesi kadar absürt değil mi?
Mühendis olarak sen bile basit bir mekanizma kurarken hummalı bir çalışma, hesaplama, deneme-yanılma yapıyorsun. Yanlış bir adım atsan sistem çöker. Peki doğada yüz binlerce kez daha karmaşık sistemlerin rastgele oluşması nasıl makul görülüyor? Örneğin insan gözü, üst düzey bir optik sensör gibidir; retinanın çubuk ve koni hücreleri milyonlarca yıl kör mutasyonların “denk getirdiği” bir mercek mi? Yoksa bilinçli bir Mühendis’in ince ayarından çıkan kusursuz bir optik sistem mi?
Makine mühendisliğinde sürtünme, ısı kaybı, titreşim gibi istenmeyen durumları minimize etmeye çalışırsın. Doğa da öyle; mesela bitki yapraklarında fotosentez verimliliği, kanatlı canlılarda aerodinamik, hücrelerde enerji kullanımı öylesine optimize ki bu kadar çok parametrenin rastgele en uygun noktaya oturması istatistiksel olarak neredeyse imkânsız. Sen mühendis olarak “optimizasyon” yapıyorsun; ya doğa? O “kim” tarafından optimize edildi?

Elektronik tasarım yaptığında binlerce komponentin doğru sırayla dizilmesi, doğru gerilim ve akımla beslenmesi, istenen sinyali üretmesi gerekir. Rastgele dirençler, kapasitörler, transistörler masaya dökülünce bir akıllı telefon devresine dönüşmez. Evrenin de bir “devre şeması” var: Fizik sabitleri, matematiksel ilişkiler, kimyasal bağ enerjileri, biyolojik enzimatik reaksiyonlar… Hepsi kusursuz bir döngü içinde işliyor. Bunlar “masaya dökülen” rastgele parçaların kendiliğinden akıllı bir cihaza dönüşmesinden daha az şaşırtıcı mı?
Sen mühendissin, ürününün arkasında bir amacın, bir planın, bir vizyonun var. Evrenin binlerce parametresi de sanki bir amaç etrafında toplanmış gibi. Yaşam için gereken sıcaklık aralıkları, suyun ilginç fiziksel özellikleri, atmosferin yüzde oranları, güneşin tam ideal mesafesi… Bunlar “denk gelmiş” diyebilir misin? Mühendislik bakış açın buna izin veriyor mu?
Eğer ateist bir mühendissen, belki tüm bu düzenin büyük patlamadan sonra uzun süreçlerde oluştuğunu, seçilen koşulların tesadüfen oturduğunu söylersin. Ama sen bir makine tasarlarken “Zamanla bu parçalar kendiliğinden yerleşir” diyebilir misin? Diyemezsin. Eserdeki plan, o eserin yapımcısını gerektirir. Evrenin eserindeki planlılık da bir Mühendisi, bir Yaratıcı’yı işaret ediyor. Bunu görmezden gelmek, mühendislik mantığına aykırı değil mi?
