ATEİST Psikolog ARKADAŞIMA MEKTUP

Sen bir psikologsun; insan zihninin derinliklerini, duygu, düşünce, davranışları, bilinçaltı süreçleri, motivasyon, anlam arayışı, kimlik oluşumu, kişilik özellikleri, ruhsal sorunlar, terapötik yaklaşımlar üzerinde çalışıyorsun. İnsan zihninin nasıl bu kadar karmaşık, derin, çok katmanlı bir yelpazede işlediğini hiç düşündün mü?

Beynin nöral devreleriyle sınırlı bir makine olması gerektiğini varsayıyorsun belki. Ama bu makine, nasıl oluyor da soyut kavramlar üretiyor, geleceği tasarlıyor, geçmişi anımsıyor, iyiliği yüceltiyor, merhamet hissediyor, sanat yaratıyor, aşk duyuyor? Nöron bağlantılarından çıkmış kimyasal sinyaller bu kadar yüce değerleri nasıl doğurur?

İnsan psikolojisi sadece hayatta kalma dürtüsüne indirgenemez. İnsanlar bazen karşılıksız iyilik yapar, inandığı değer uğruna can verir, sevdiği için kendi çıkarından vazgeçer. Bu “yüce” motivasyonlar materyalist bir bakışla neden var? Evrimsel süreçle açıklamaya çalışsan da, bu fedakârlıklar bireysel faydaya ters düşmez mi?

Üstelik insan anlam arayan bir varlık. Boşluk, anlamsızlık, varoluşsal sancı, ölüm korkusu, suçluluk duygusu, vicdan azabı… Bunlar sıradan kimyasal süreçlerin tesadüfi yan ürünleri mi, yoksa insana aşkın bir gayeyi işaret eden fıtri belirtiler mi? İnsan kendini aşan, ölümü anlamlandıran, ebediyet umuduyla avunan bir ruh taşıyor. Psikolojik derinlikler, ruhun maddeden ibaret olmadığını, aşkın bir boyutu bulunduğunu haykırıyor.

Din, maneviyat, dua, ibadet gibi kavramlar tarih boyu ruh sağlığını olumlu etkilemiş, insana teselli ve umut vermiş, travma sonrası iyileşmelere destek olmuş. Eğer tüm bunlar birer yanılsama olsaydı, bu kadar işlevsel, uzun soluklu, evrensel ve derin köklü olabilirler miydi? Plasebo etkisi dersin belki, ama plasebo da bir gerçeğe dayanır. İnsan zihni gerçek olmayan bir şeye uzun vadede nasıl bu kadar yapıcı cevap versin?

Ayrıca psikoloji bize “benlik” kavramını anlatır. İnsan “Ben varım, düşünüyorum, hissediyorum” der. Bu öz farkındalık nereden geliyor? Kimyasal bir makine kendi varlığının farkına varıp varoluşunu sorgulayabilir mi? Bu farkındalık, sadece nöronların rastgele ateşlemesiyle mi ortaya çıktı? Rastgele kimyasal reaksiyonlardan bilinçli düşünce nasıl türedi?

Rüyalara bak, sembolik anlatımlara, sanatsal üretimlere, psikolojik savunma mekanizmalarına, travmaların anlam arayışına dönüşmesine bak. Psikoloji, insanın içinde bir başka gerçekliğin sesini duyar: Aşkınlık ihtiyacı. İnsan terapide derinlere indikçe, aslında bir “yüce değerlere bağlanma” ihtiyacının belirdiğini görür. Bu ihtiyacın temelinde ne var?

Ateist bir psikolog olarak belki her şeyi beyin kimyasına indirgemek istersin. Peki bu kimya, neden aşkın kavramlar, sonsuzluk düşünceleri, tanrısal tasavvurlar, etik idealler üretir? Aklın sınırlarını aşan bu kavramlar, basit nöral devrelerin olağan dışı bir kazası mıdır? İnsan bu “kazayı” neden her kültürde, her çağda tekrar tekrar yaşıyor?

Dinî inançların, manevi deneyimlerin, transandantal farkındalıkların ortak özelliklerine baktığında, insan psikolojisinde bir “yaratıcıyı algılama” kapasitesinin varlığını fark etmiyor musun? Eğer bu kapasite tamamen boşa bir yanılsama ise, neden zihnimiz onu üretmek, yaşamak, aramak için bu kadar yatkın?

Moral değerler, suçluluk duygusu, pişmanlık, tövbe ihtiyacı, bağışlanma arayışı… Bunlar ruhun derinliklerinde bir hesap verme, bir aşkın otoriteye yönelme, bir yargılamaya hazırlanma hissi uyandırıyor. Tesadüf böyle kompleks bir vicdan mekanizmasını neden yaratsın? Yararlı olacak binlerce basit mekanizma varken, neden insanın ruhuna bu kadar karmaşık metafizik duygular yerleştirilsin?

Psikoloji, insana tek boyutlu bir canlı olmadığını, aşan bir boyuta göz kırpan bir varlık olduğunu anlatıyor. Bu da insanın basit bir beyin-kimya makinesi değil, ulvi bir gerçekliğe kodlanmış bir ruh olduğunu düşündürür. Eğer sen bunu reddedersen, geriye açıklanmamış bir mucizeler yığını, karmakarışık bir anlam bulutu kalır. Belki de bir Yaratıcının varlığını kabul etmek, insanın psikolojik yapısını en tutarlı şekilde temellendirecek adım olabilir.