Deist Antropolog ARKADAŞIMA MEKTUP
Madem ki sen deist bir antropologsun; insanın kültürel çeşitliliğini, toplumsal yapıları, akrabalık ilişkilerini, mitolojileri, ritüelleri, gömme adetlerini, totem inançlarını, tabu ve totemleri, inisiyasyon törenlerini, geçiş ritüellerini, avcı-toplayıcı kabilelerin doğaüstü varlıklara bakışını, tarım toplumlarının bereket dualarını, imparatorlukların resmi dinlerini, modern toplumların seküler trendlerini ve daha nice kültürel örüntüyü en iyi sen bilirsin. Antropoloji, insanoğlunun sadece biyolojik bir varlık olmadığını, anlam üretme, kutsala yönelme, sembolik düşünce inşa etme, doğanın ötesinde bir metafizik güç arayışı sergileme gibi temel eğilimlere sahip olduğunu gösteriyor.

Deist bakışa göre yaratıcının evreni kurduktan sonra insanla ilgilenmediği varsayılıyor. Peki o zaman her kültürde neden bir “yukarı bakan yöneliş”, bir “ilahi güç” fikri ve ona yönelik pratikler var? Farklı kıtalarda, farklı dönemlerde yaşamış, birbirinden habersiz toplumlar bile göğe bakan tapınaklar, tanrılara sunulan adaklar, metafizik ritüeller geliştirmiş. Bu ortak yönelim rastgele mi? Binlerce yılda birbirini hiç tanımayan topluluklar, farklı sembollerle de olsa benzer metafizik kavramlar, ahiret inançları, tanrısal güçlere tapınma, doğaüstü varlıklarla iletişim kurma çabası göstermişler. Bu evrensel eğilim, antropolojide sırf evrimsel bir strateji mi? Hayır, çünkü salt hayatta kalmaya indirgenen bir varlık bu kadar sistemli metafizik anlatılar kurmaya gerek duymazdı.
Burada peygamberlerin rolü devreye giriyor. Tarih boyunca farklı topluluklarda ortaya çıkan peygamberler, yüce bir gerçeği, aşkın bir kaynağı işaret ettiler. Ortak ahlaki kodlar, benzer temel dini motifler, evrensel ahlak ilkeleri hep peygamberlerin mesajlarıyla beslenmiş olabilir. Antropolojik araştırmalar, insanın fıtri bir inanma eğilimi olduğunu, her toplumun bir yaratılış mitine, bir tanrısal figüre, bir eskatolojik senaryoya sahip olduğunu ortaya koyar. Peygamberler, bu inanç eğilimini yönlendiren, doğru istikamete çeken, kaotik mitolojik parçalanmayı tutarlı bir teolojiye dönüştüren rehberlerdir. Deist bakış, bu rehberliğin yokluğunu savunuyor. O halde bu tutarlı eğilim nereden geliyor?
Eğer yaratan güç hiç müdahale etmemişse, insanın durmadan benzer ilkelere sahip dinî sistemler üretmesi, benzer ahlaki kaidelere varması, kendisini aşan bir güce tapınması nasıl açıklanır? Üstelik peygamberlerin tarihsel etkileri incelendiğinde, toplumların kültürel yapıları onların öğretileriyle şekillenmiş, daha barışçıl, daha adaletli normlar geliştirmiştir. Bu ahlaki iyileştirme, “tesadüfen” mi her coğrafyada tekrar tekrar ortaya çıktı? Yoksa Yaratıcı insan kültürünü uzun vadede gözeterek dönem dönem elçiler gönderip toplumsal yapıyı düzenledi mi?
Antropolog gözlemin sana der ki: Kültür statik değil, sürekli değişir. Kaotik kültürel ortamlarda peygamberler anlamlı bir reform sağlar. Rastgele kültürel değişim genelde dağınık olurken, peygamber mesajları kültürü disipline eder, ilahi bir standarda kavuşturur. Deist bakış, bu yeniden biçimlendirici “ilahi dokunuşları” görmezden gelir, sadece “ilk neden” ile yetinir. Oysa insanlık tarihi, defalarca “kültürel moral yardımlar” aldığımızı gösterir. Peygamberler bu yardımların en somut kanıtıdır.

Madem antropologsun, bilirsin ki kültür kendi başına kaotik bir devinimdir. Bir dış faktör ya da üst hedef olmadan evrensel ahlaki ve metafizik temaların tekrar tekrar ortaya çıkması çok zor. Peygamberler, insan doğasını tanıyan, onun fıtri eğilimlerini doğru yola kanalize eden elçiler olarak bu evrenselliği açıklar. Deist perspektif ise insanın binlerce yıldır kendi kendine metafizik düzene ulaştığını varsayar. Bu hayli zayıf bir açıklamadır. Daha mantıklısı, yaratıcı gücün insan kültürünü peygamberlerle sürekli terbiye etmesi, böylece antropolojik verilerin işaret ettiği ortak metafizik damarı canlandırmasıdır.
Farklı coğrafyalarda, habersiz toplumlarda benzer ahlakî ilkeler, kutsal figürler, yaratılış mitleri, peygamber öyküleri nasıl oluyor da hep ortak bir tema oluşturuyor? Eğer tamamen geri çekilmiş bir yaratıcı fikrine sarılıyorsan, bu evrensel metafizik ortak paydayı nasıl açıklayacak, insan kültürünün derinlerindeki ilahi damarın kendiliğinden bu kadar tutarlı geliştiğine inanacak mısın?