Deist Arkeolog ARKADAŞIMA MEKTUP
Madem ki sen deist bir arkeologsun; geçmiş medeniyetlerin izlerini toprak altından sabırla çıkarıyor, onların inanç sistemlerini, tapınaklarını, ritüel objelerini inceliyorsun. Tarih öncesi insanın bile bir yüce güce inandığını, kutsal mekânlar inşa ettiğini, ölünün ardından farklı âlemlere inandığını gözlemliyorsun. Kültürler farklı, ama inanç eğilimi evrensel. Her medeniyet bir “ilahi rehberlik” arıyor, bir üst anlam, kutsal bir merkez arıyor. Bu sadece baştaki yaratılışla açıklanabilir mi?

Deist bakış, yaratan gücün ilk etapta evreni kurup sonra çekildiğini varsayar. Peki neden her coğrafyada, birbirinden habersiz toplumlar kutsal simgeler üretmiş, tanrısal izler aramış, peygamber geleneklerini sürdürmüş? Sen kazıda benzer tapınak motiflerini, benzer ilahi figürleri, benzer “rahip” veya “nehir kenarında gelen elçi” hikâyelerini bulduğunda şaşırırsın. Nasıl oluyor da insan ortak bir arayışta birleşiyor?
Arkeolojide sadece maddi kalıntıları değil, toplumsal inanç verilerini de incelersin. İnsanlık tarihi, farklı dönemlerde hep bir moral önder, bir peygamber figürüyle karşılaşmış. Bu tesadüf mü? Deist anlayışa göre yaratıcının müdahalesi yoksa, insanların aynı kaynaktan beslenen bir inanç sistemine ulaşması nasıl açıklanır? Demek ki ilk neden sadece başlatıcı değil, tarih boyunca insanla ilahi iletişimini sürdüren bir güç. Peygamberler bu iletişimin maddi dünyaya yansıyan kanalları.
Bir medeniyet düşün: Tapınaklar, tören alanları, kurban ritüelleri, hepsi göğe bakan bir yönelim sergiler. Arkeolojik bulgular gösterir ki bu uygulamalar binlerce yıl devam etmiş. “İlk neden” uzaksa, neden insan bu kadar ısrarla ilahi bir iz arıyor? Peygamberler tarihin belli dönemlerinde gelip toplumları manevi bakımdan yeniden inşa etmiştir. Bu, bir müdahale, bir rehberlik örneğidir. Eğer tamamen kendi haline bırakılmış olsaydı insanlık, bu ortak imar faaliyetlerini hangi akılla başardı?
Sen bir arkeolog olarak medeniyetlerin iniş çıkışlarını inceliyorsun. Çöküş dönemlerinde yeni fikirler, yeni peygamberler, yeni rehberlikler geliyor. Arkeolojik kayıtlarda görüyoruz: Dinler ve peygamberler toplumlara yeniden anlam kazandırmış. Bu, deist yaklaşımın “ilgisizlik” iddiasıyla çelişiyor. Çünkü insanın dini inançları sürekli tazelenmiş, şekillenmiş, farklı elçiler aracılığıyla ilahi mesajlar periyodik olarak güncellenmiş. Bu, dikkatli bir gözetimi anımsatmıyor mu?

Madem tarih öncesinden beri insan kutsalın peşinde, demek ki evrenin yaratıcısı insanı ortada bırakmamış. Peygamberler, vahiyler, kutsal metinler arkeolojik buluntularda iz bırakıyor. Bu izler, evrenin yapımcısının hâlâ “sahnede” olduğunun dolaylı kanıtları. Deistlik bu kanıtları yok sayıp “ilk başta yaratıp çekildi” demekle yetinir, ama sen arkeolog olarak biliyorsun ki insanlığın her dönemi ilahi bir müdahale, bir rehberlik izini taşır.
Kazdığın topraklardan çıkan tapınak kalıntıları, törensel objeler, kutsal semboller, kadim medeniyetlerin paylaştığı ortak ritüeller hep ilahi bir güce yöneliyor. Farklı çağlarda, coğrafyalarda benzer metafizik izler nasıl rastlantıyla oluşabilir? İlk nedenin ardından ilgisizlik varsa, bu evrensel ruhani damarı, peygamberlerin binlerce yıllık izini görmezden gelebilir misin?