Deist Ekonomist ARKADAŞIMA MEKTUP

Madem ki sen deist bir ekonomistsin; insanların üretim, tüketim ve dağıtım faaliyetlerinin altında yatan karmaşık mekanizmaları, kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçlar arasındaki gerilimi, ekonomik büyüme, krizler, enflasyon, sürdürülebilirlik, rekabet, monopol, oligopol, piyasa dengeleri, mali politikalar, para politikaları, ticaret ağları, uluslararası finans sistemi, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, yoksulluk, refah, insan psikolojisi, rasyonellik, irrasyonellik, risk, belirsizlik gibi kavramların hepsini en iyi sen bilirsin. Bir ekonomiyi istikrarda tutmak, senin deneyimlerinin de gösterdiği üzere öyle basit bir mesele değildir.

Şöyle düşün: Tüm dünyadaki ekonomik ilişkileri tek bir anda kusursuzca ayarlayıp, sonra hiçbir müdahalede bulunmadan bıraktığını varsayan bir varlık hayal et. Sırf tek seferde kusursuz bir denge kurmakla ekonomik sistemin asırlarca, hatta milyarlarca yıl kendi kendine ideal işleyişte kalacağını iddia etmek ne kadar akla yatkındır? Sen bir ekonomistsin, bilirsin ki bir ulusal ekonomiyi bile sağlıklı yürütmek için düzenli reformlar, düzenlemeler, kamu müdahaleleri, vergi düzenlemeleri, teşvikler, para politikası hamleleri, kriz anlarında Merkez Bankası müdahaleleri, denetleyici kurumlar, uluslararası anlaşmalar, sosyal politikalar, altyapı yatırımları, sürekli eğitim ve Ar-Ge faaliyetleri gerekir. Aksi halde kısa sürede dengesizlikler, krizler, çöküşler baş gösterir. Ekonomi dinamik bir yapıya sahiptir, sabit bir noktada dondurulamaz; iç ve dış şoklar, teknolojik gelişmeler, beşeri faktörler, savaşlar, doğal afetler, demografik değişimler, zevk ve tercihlerin evrimi, kaynak tükenmesi, yeni pazarların keşfi, kredi balonları, finansal spekülasyonlar, binlerce değişken ekonomiyi etkiler.

Şimdi evrenin ekonomisini hayal et: Evren dediğin, kozmik ölçekte de olsa bir kaynak dağılımı sistemi gibidir. Elementler yıldızlarda sentezlenir, gezegenlerde birikir, canlılar maddi kaynaklarla hayatlarını sürdürür, ekolojik denge bir nevi biyolojik ekonomiyi temsil eder. Doğada sadece en temel maddi kaynakların dağılımı bile (su, mineral, elementler, enerji akışı) müthiş bir hassasiyet taşır. Eğer evreni kuran gücün sadece ilk anda var edip sonra çekildiğini (deist bakış) savunuyorsan, bu akıllara durgunluk verici bir iddiadır. Çünkü zaman içinde koşullar değişir; yıldızlar ölür, süpernovalar patlar, element dağılımı farklılaşır, galaksiler etkileşir, canlı türleri evrimleşir, insan toplumları şekillenir. Tüm bu değişimlere rağmen temel dengelerin çok uzun süre korunması şaşırtıcıdır. İnsanoğlu bile küçük bir ekonomiyi istikrarda tutmak için ter akıtırken, koskoca evrenin devasa “kaynak dağılımı” tek seferlik bir ayarla milyarlarca yıl nasıl yolunda gidebilir?

Dahası, ekonomi sadece maddi gerekçelerle yürümez. İnsanlar ahlak, adalet, hakkaniyet, dayanışma, fedakârlık, merhamet gibi ekonomik modellerin ötesinde davranışlar sergiler. Hayırseverlik, bağışlar, vakıflar, zekat, sadaka, yardımlaşma kültürü… Bunlar katı rasyonel ekonomi modellerinin açıklamakta zorlandığı kavramlardır. Bazı insanlar sırf ahlaki veya dini değerleri nedeniyle ekonomik olarak “rasyonel” görünmeyen ama “erdemsellik” açısından üstün davranışlarda bulunur. Bu tür davranışlar toplumsal istikrarı, gelir dağılımını iyileştirmeye, toplumsal barışı pekiştirmeye katkıda bulunur. Peki bu soyut değerlerin kaynağı nedir? Deist bakış der ki: “Yaratıcı başta yarattı, sonra elini çekti.” Peki insanlık bu ahlaki normları, ekonomik düzenleyici erdemleri nereden buldu?

Tarih gösteriyor ki peygamberler, toplumlara sadece teolojik inançlar getirmedi, aynı zamanda ekonomik davranışları da düzenleyen prensipler sundu. Mesela İslam’da zekat, Kur’an vahyiyle şart kılınarak toplumsal gelir dağılımını iyileştirmeye yönelik bir mekanizma oldu; Hristiyanlıkta yardımlaşma kültürü, Musevilikte sosyal adalet ilkeleri, hatta daha eski toplumlarda da peygamber veya din önderleri aracılığıyla paylaşılan değerler ekonomiyi insancıl kıldı. Bu büyük rehberlerin mesajları, insan topluluklarının merhamet, adalet, paylaşma gibi erdemler etrafında ekonomik davranışlar geliştirmesini sağladı. Yani sadece başlangıçta değil, tarih boyunca değişen ekonomik koşullara göre ilahi rehberlikler devreye girdi. Bu da gösteriyor ki “yaratan” güç uzaktan izleyip çekilmek yerine zaman zaman insanlığı ahlaki prensiplerle donatmış, dengesizleşen maddi dağılımlara manevi müdahaleler yapmış olabilir. Peygamberler bu ilahi müdahalelerin en somut örnekleridir.

Eğer deistsen, bu peygamberleri yok sayıp “Gerek yok, insan kendi kendine bu değerleri üretti” diye düşünebilirsin. Ama milyonlarca yıl rastgele evrimsel ve kültürel süreçlerin her coğrafyada benzer ahlaki-iktisadi ilkeleri doğurması ne kadar düşük bir ihtimaldir! Üstelik vahiy metinleri incelendiğinde, ekonomik düzenlemelerin insan doğasına, toplumun ihtiyaçlarına, dönemin şartlarına uygun incelikte yapıldığı görülür. Bu “doğru zamanda doğru müdahale” özelliği, bir planlayıcı iradenin topluma moral ekonomik destek verdiğini, sürdürülebilir bir ahlaki ekonomi sağlamaya çalıştığını hissettirir.

Madem ekonomistsin, bilirsin ki sürdürülebilir kalkınma, yoksulluğu azaltma, gelir dağılımını düzeltme, krizleri aşma konularında salt piyasaya bırakılan düzen çoğu zaman başarısız olur. İlahi müdahale de belki bu açıdan düşünülebilir: Peygamberler, insani ekonomik düzenlere üst bir ahlaki çerçeve getirerek insanlığı sürekli “toparlıyor.” Deist bakış, bu toparlanmaları inkâr ederek, topluma gelen “ahlaki yardım paketlerini” görmezden gelir. Gerçekte ise bu müdahaleler ilahi gözetimin süregeldiğinin işaretidir. Bu durumda peygamberler, yokluğunda ekonominin de çürüyeceği bir erdem zeminini insanlığa armağan eden moral mühendislerdir. Rastgelelik veya ilgisizlik bunu açıklayamaz. Demek ki “ilk neden” sadece başta değil, tarihin her sayfasında bir şekilde etkin olmuştur. Bu da peygamberlerin hak olduğunu, onların mesajlarının tesadüf değil ilahi planın ürünü olduğunu düşündürür.


İnsanların bencilliği aşarak yardımlaşma, paylaşma, merhamet ve adalet ilkeleri etrafında ekonomik düzen kurmasını, peygamberlerin getirdiği ahlakî prensiplerle piyasa dengesine moral bir boyut kazandırmasını hangi tesadüf izah edebilir? İlk hareketten sonra ilgisiz kalmış bir güç böyle isabetli ekonomik “reçeteleri” topluma kim aracılığıyla ulaştırdı, hiç düşündün mü?