Deist Fizikçi ARKADAŞIMA MEKTUP
Madem ki sen deist bir fizikçisin; evrenin temel sabitleri, doğa kanunlarının istikrarı, kozmik düzende belli bir hassasiyetle belirlenmiş fiziksel parametreler hakkında derin bir anlayışa sahipsin. Uzun yıllar deney, gözlem ve kuramsal çıkarımlar sayesinde biliyorsun ki ışık hızı, Planck sabiti, kütleçekim sabiti, elektromanyetik etkileşim sabitleri, nükleer kuvvetlerin güçleri, kozmik genişleme hızı, karanlık madde ve karanlık enerjinin oranları… Bunlar en ufak bir sapmada bile evrenin yapısını anlamsız bir enkaza çevirebilecek kadar kritik. Sen bu sabitlerin “ince ayar” olgusunu gayet iyi biliyorsun. En ufak oynamada yıldızlar oluşmaz, kararlı elementler bulunmaz, kimyasal bağlar kurulamaz, yaşamın var olması imkânsız hale gelir.

Deist bakış diyor ki: “Evet, bir yaratıcı var. Bu yaratıcı evreni başta var etti, bu sabitleri belirledi, sonra evreni kendi haline bıraktı, bir daha karışmadı.” Peki sen fizikçi olarak durup düşünmelisin: Bu kadar hassas parametreler sadece ilk anda mükemmel ayarlanıp, milyarlarca yıl boyunca hiç bozulmadan, değişmeden, sarsılmadan sürüp gidiyor. Rastgele süreçlerde entropi, fluktuasyonlar, kaotik etkiler beklenir. Evrende uzun vadede kaosa sürüklenmemiz gerekirken neden sürüklenmiyoruz? Sanki evrenin her anında bir “göz” var, bir “destek” var, bir “nöbetçi” varmış gibi bu hassas denge korunuyor.
Ayrıca fizik kurallarının akla uygun olması, insan zihninin bu kuralları keşfedebilmesi de ilginç. Sen bir fizikçi olarak bilirsin ki doğayı anlamak için kullandığımız matematik, soyut mantık ilkeleri, simetri kavramları evrende bir karşılık buluyor. Bu “anlaşılabilirlik” de sıradan bir tesadüf gibi görünmez. Deist yaklaşım, “Yaratıcı çekildi, hiçbir müdahale yok” dese de insan aklına ilham veren, ona bu kuralları çözme yetisi sağlayan, tarih boyunca bilimsel devrimleri kolaylaştıran bir plan hissedilir. Bu, evrenin salt mekanik bir düzene bırakılmadığını, insan idrakine yol gösteren bir üst aklın ipuçlarını sunduğunu ima eder.

Daha da ötesi var: İnsan yalnızca fiziksel yasaları kavramakla kalmıyor, aynı zamanda ahlakî, manevi anlamlar da çıkarıyor. Peygamberler, insanlığa ahlakî prensipler, ibret verici öğretiler, adalet, merhamet, sevgi, umut aşılayan mesajlar getirmiştir. Bu mesajlar tarih boyunca insan türünün sadece fiziksel gerçekliği değil, metafizik gayesini de anlamlandırmasına yardımcı olmuştur. Deist anlayış bu peygamberleri yok sayar. Oysa sen fizikçi olarak bilirsin ki karmaşık bir sistemin uzun süre istikrarla devam etmesi dış müdahale olmadan pek mümkün değildir. Evrenin kozmik ölçekte gösterdiği istikrar ve anlamla birlikte, tarihin akışında peygamberlerin periyodik olarak ortaya çıkması, sadece baştaki bir dokunuşla açıklanamaz. Çünkü bu peygamberler insanlığa hep yeni koşullara, yeni zamanlara uygun şekilde rehberlik etmiş, “manuel” güncellemeler yapmış, topluma metafizik pusulalar sunmuştur. Bu da ilk hareketten sonra asla karışılmadığı iddiasını çürütür.
Sen bir fizikçi olarak deney düzeneklerinin bile mükemmel çalışması için sürekli kalibrasyona muhtaç olduğunu bilirsin. Evren gibi devasa bir “deney düzeneği”nin asırlardır müthiş bir dengede kalması, hem makrokozmik düzende hem mikrokozmik boyutta (kuark seviyesinden galaksilere kadar) tutarlılığın sürmesi, “ilahi kalibrasyon”un devam ettiğini göstermez mi? Peygamberler de bu kalibrasyonun insani, tarihi, ahlaki boyuttaki tezahürleri olabilir.

Bu durumda deist bakış, basitçe “Kurup gitti” diyerek evrenin anlaşılabilirliğini ve peygamberlerin tarihsel rolünü yok saymaya çalışsa da, sen fizikçi olarak bu kadar kusursuz bir sistemin bakım görmeden devam etmesini imkânsız bulmalısın. Öyleyse peygamberler birer kanıttır: Evreni var eden kudret, insanlık tarihine de müdahale etmiş, manevi anlamda da insanları aydınlatmıştır. İlk nedenin ardından tamamen geri çekilme fikri bu verilerle uyumsuz. Belki de peygamberler hakikidir, ilahi bilginin aktarımında aracı olarak görevlendirilmiştir.

Bunca ince ayar ve kusursuz denge, evrenin her anındaki istikrar, akılla kavranabilen yasaların varlığı… Bunları sadece ilk atımda yakalayarak bir daha ilgilenmeyen bir güce mi bırakacaksın? Yoksa her adımında gözeten, zamanla insanlığa peygamberler yoluyla rehberlik eden bir iradenin varlığını görmezden gelmek gerçekten mantıklı mı?