Deist Hukukçu ARKADAŞIMA MEKTUP

Madem ki sen deist bir hukukçusun; adaletin ne kadar hassas bir denge gerektirdiğini, en iyi sen bilirsin. Bir kanun metni yazıp, hiçbir uygulayıcı, hiçbir yargıç, hiçbir kolluk gücü, hiçbir revizyon olmadan adaletin yüzyıllar boyu sürdüğünü hayal edebilir misin? Hangi hukuk sistemi, başta bir anayasa yazıldıktan sonra, bir daha el sürülmeden mükemmel şekilde işler? Toplum değişir, şartlar farklılaşır, suçlar ve toplumsal sorunlar yeni şekillere bürünür. Sürekli yenilenen bir denetim, yorum, güncelleme gerekir.

Şimdi evreni düşün: Deist anlayış, evrenin “yasaları” bir kez konduktan sonra hiçbir ilahi müdahale olmadan kusursuzca işlediğini iddia eder. Evrenin işleyişi, fiziksel sabitler, kozmik dengeler, biyolojik süreçler sanki kusursuz bir hukuk düzeni gibi tıkır tıkır işliyor. Fakat sen bir hukukçu olarak bilirsin ki yasa metni tek başına yetmez, bunların yürürlükte kalması için sürekli gözetim gerekir. İnsan toplumu bile denetimsiz dağılıp giderken, evreni bu kadar uzun süre düzen içinde tutan kim?

Deist bakış der ki: “Yaratıcı bir defa yarattı, sonra ilgilenmiyor.” Bu, hukuku bir kez yazıp, yargıcı ortadan kaldırmaya benziyor. O halde suç işleyen, kaos çıkaran olgular nerede? Neden her şey hâlâ dengeli? Eğer gerçekten hiç müdahale edilmiyorsa, en ufak bir dengesizlik zamanla büyüyüp evrensel kaosa neden olmaz mıydı?

Ayrıca hukuk sadece kural koymaz, ahlaki bir temel, bir meşruiyet arar. İnsan yasalarında bile “insan onuru, adalet, hakkaniyet” gibi soyut değerler esastır. Bu değerleri nereden bulursun? Madem ki evreni kuran güç ilgisiz, bu evrensel ahlak fikri, bu ortak adalet arayışı nereden geliyor? İnsan tarihine bak, adalet fikrinin hep ilahi bir temeli aranmış, peygamberlerin getirdiği mesajlar insanlara adil düzenler kurma ilhamı vermiş.

Deist anlayış, peygamberleri de gereksiz sayar. Oysa peygamberler sanki bu evrensel hukukun canlı yorumcuları, topluma rehberlik eden yargıçlar gibi değil mi? Sen bilirsin ki karmaşık davalarda yasalara bakmak yetmez, uzman görüşü gerekir. Peygamberler de insanın evrensel yasaları (ahlak, hakikat) anlaması için gönderilmiş uzmanlar, rehberler olabilir. Onları yok sayarsan, insanlığın hak arayışı boşlukta kalır.
Madem hukuk sistemini canlı tutmak için sürekli ilgi, yorum, müdahale gerekiyor, evrenin düzenini de “ilk neden”in tamamen terk etmiş olması ne kadar inandırıcı? Belki de peygamberler, ilahi müdahalenin toplumsal düzeydeki tezahürüdür. Bu, insanın içindeki adalet duygusunun ilahi kaynakla beslendiğini göstermez mi?

Hukukçu, adaleti sadece metinlerde değil, yaşayan uygulamada görmek ister. Evrenin “adaleti” de boşuna değildir. Bu sürecin ardında hâlâ aktif, müdahil, insanla temas kuran bir Kudret olabilir. Peygamberleri inkâr edersen, bu ilahi adaletin, toplumsal rehberliğin açık delillerini de yok saymış olursun.


Adaletin tesadüfle yerleştiği nerede görülmüş? Yasalar, denetim, yargı olmadan düzen sağlanamaz. Tarih boyunca peygamberler topluma adalet, hak, hukuk ilkeleri getirdi. Bu kadar isabetli “yasa güncellemelerini” tek seferlik yaratılışla mı açıklayacaksın, yoksa her an “hukuku” gözeten bir ilahi yargıcın varlığına gözlerini daha ne kadar kapatacaksın?