Deist Sanat Tarihçisi ARKADAŞIMA MEKTUP

Madem ki sen deist bir sanat tarihçisisin; insanlığın ürettiği sanat eserlerini, tapınak mimarisini, ikona ve freskleri, hat sanatlarını, kilise duvar resimlerini, cami süslemelerini, dinî müzik ve ilahileri, sembolik heykelleri inceliyorsun. Her medeniyet, sanat aracılığıyla kutsalı ifade etmeye çalışmıştır. Evrenin anlamını, tanrısal gücü, manevi duyguları sanata dökmüştür. Bu tesadüf mü? Neden her kültür, bir biçimde kutsala sanatsal bir ifade arama ihtiyacı hissetmiş?

Deist yaklaşım: “Tanrı yarattı ve çekildi” diyor. O halde insanlığın durmak bilmeyen sanat aracılığıyla yüceyi arama çabası niye? Sadece ilk kıvılcımda verilmiş bir dürtü mü? Ama sanat dinamik bir süreçtir; medeniyetler yükseldikçe sanat formları da gelişir. Dinî sanat eserleri, peygamber hikâyeleri, mucizelerin betimlemeleri, kutsal metinlerin hat sanatıyla yazımı, hepsi ilahi müdahalenin insan zihninde canlı kaldığını göstermez mi?

Sanat tarihine bak: En görkemli eserler çoğu zaman kutsal mekânlar içindir. Katedraller, camiler, tapınaklar göklere yükselen sütunlarla yüce yaratıcıya atıfta bulunur. Deist görüş, Tanrı’nın bu süreçte hiç rol oynamadığını iddia eder. Ama eğer Tanrı insanla hiç ilgilenmiyorsa, insan neden O’na yönelen sanat eserleri üretmekte ısrar ediyor? Neden kutsal metinler peygamberlerle gelmiş, sonra bu metinler sanatsal formlara yansıyarak nesiller boyu yaşatılmış? Bu, ilahi mesajların kesintisiz etkisini gösterir.

Peygamberler ve kutsal mesajlar olmasaydı, bu sanatsal ilhamın kaynağı ne olacaktı? Maddi dünyayı aşan semboller, metafizik temalar nereden gelecekti? Rastgele kültürlerin aynı yüksek temalara ulaşması çok düşük ihtimal. Belki de sürekli bir ilahi rehberlik, sanatın da beslendiği bir üst anlam sağlıyor. Deist anlayış, bu üst anlamı sadece ilk baştaki yaratılışa indirger, ama sanatın sürekli yenilenmesi yeni ilham kaynaklarını ima eder. Peygamberler, toplumlara yeni manevi perspektifler kazandırarak sanatçıları da beslemiştir.

Sen sanat tarihçisisin, bilirsin ki sanat, insandaki manevi damarı dışa vurur. Bu manevi damar, ilahi ilham olmadan bu kadar evrensel, tutarlı ve derin olabilir mi? Peygamberler, sanatın konusunu, ilhamını zenginleştirmiş, aşkın duyguları beslemiştir. Deist bakış, peygamberleri yok sayarken sanat tarihinin de yüce kaynağını inkâr eder. Oysa sanat tarihi gösteriyor ki ilahi müdahaleler (peygamberler, mucizeler, ilahi hikâyeler) sanatın malzemesini oluşturmuş, insan ruhunu beslemiş. Bu da evrenin sahipsiz değil, sürekli etkileşimli bir yapıda olduğunu gösterir.


Resim, heykel, mimari, müzik, dans, hepsi kutsalı yansıtmaya, aşkın bir güzelliği vurgulamaya meyilli. Tapınakların yüceliği, kutsal sembollerin evrenselliği, peygamber temalı sanatsal eserlerin zamana meydan okuması sıradan bir kültürel oyun mu? Evreni kuran gücün hiç ilgi göstermediğini düşünürsen, bu evrensel sanatsal ilhamı nereden bulacaksın?