Deist SPORCU ARKADAŞIMA MEKTUP

Madem ki sen deist bir sporcusun; kaslarının, reflekslerinin, koordinasyon ve dengenin ne kadar kritik olduğunu, en iyi sen bilirsin. Her hücrende, her kas lifinde, her tendon ve eklemde, sanki bilinçli bir mühendislik eseri varmışçasına bir uyum seziyorsun. Spor yaparken, güç ve esnekliği artırmak için ne kadar disiplin, özen ve tekrar gerektiğini tecrübe ediyorsun. Hedeflediğin performansa ulaşmak için planlı çalışman, beslenmen, uykun, antrenman programın, sürekli ince ayarları, geri bildirimleri, küçük düzeltmeleri zorunlu kılıyor.

Şimdi durup düşün: Sen tek bir hareket formunu mükemmelleştirmek için bile tekrar tekrar pratik yaparken, evren ve içindeki canlı organizmalar, nasıl oluyor da tek seferlik bir “yaratma” ile sonsuza dek kusursuz kalabiliyor? Deist anlayış, evrenin bir ilk neden tarafından kurulduğunu, ama sonra bu gücün geri çekildiğini iddia ediyor. Bu bir spor müsabakasında hakemin sadece başlama düdüğünü çalıp sonra ortadan kaybolmasına benzemiyor mu? Hakem yoksa kurallar nasıl korunacak? Antrenörün yoksa performansın nasıl artacak?


Biliyorsun ki senin bile vücudun gelişim için sürekli uyaranlara, doğru yönlendirmelere ihtiyaç duyuyor. Tek seferlik bir “ayar” ile vücudun sonsuza dek ideal formda kalmaz. Peki koskoca evren, tek dokunuşla mükemmel yaratıldı ve sonra sahipsiz mi kaldı? Zaman içinde dengenin bozulmaması için kim müdahale ediyor?


Üstelik spor sadece fiziksel güç değil, strateji, motivasyon, azim, ruh hali gerektirir. İnsan, spor sahasında bile moral desteğe, rehberliğe aç. Deist bakış, yaratıcı gücün tüm bunları bir kenara bırakıp ilgilenmediğini iddia eder. Oysa sen bir sporcusun, biliyorsun ki gelişim süreklilik ister. Rastgeleliğin hâkim olduğu bir ortamda disiplinli sonuç elde edemezsin. Evrenin kusursuzluğu, canlılığın ayarlanmış parametreleri, her nefeste aldığın oksijenin doğru karışımı, kaslarına gelen sinir uyarıları… Bunlar bir defalık bir kurulumun milyarlarca yıl hatasız sürmesiyle açıklanabilir mi?

Deist düşünce bir noktada peygamberleri, vahiyleri, ilahi rehberliği de devre dışı bırakır. Der ki: “Yaratıcı sadece başlattı, sonra ilişmiyor.” Oysa insan, tarihi boyunca rehberlik aramış, peygamberlerin getirdiği mesajlarla moral bulmuş, anlam kazanmış, yönünü tayin etmiştir. Bu mesajlar, tıpkı bir sporcunun antrenöründen aldığı geri bildirimler gibidir. Sen antrenörsüz, koçsuz, rehbersiz sürekli doğru teknikleri yakalayabilir misin? Uzun vadede hata yapmaz mısın?

Peygamberler de insanlığın “teknik direktörleri” gibidir. Deist yaklaşım bu rehberleri görmezden gelir. “Gerek yok” der. Ama sen sahada bile en küçük detay için uzman görüşüne muhtaçken, insanlığın büyük sahnesinde hiç mi yönlendirme olmayacak? Tarih, kültür, medeniyetin en kritik dönemeçlerinde gelip insanları aydınlatan rehberler, belki de Yaratıcının müdahaleci boyutunun işaretleridir.

Düşün: Spor tarihinde bile önder sporcular, koçlar, efsane antrenörler yolu aydınlatır. Tarihte de peygamberler topluma ahlaki, manevi, sosyal düzene dair kılavuzluk yapmıştır. Onları tamamen dışlayan deist bakış, insanı ilahi rehbersiz bırakır. Halbuki peygamberler, varoluşun hakikatini, evrenin anlamını anlamamızı sağlar. Böylece evrenin bir kez yaratılıp ilgilenilmeyen, mekanik bir sahne değil; aksine sürekli gözetlenen, gerekli anlarda müdahalelerin yapıldığı bir alan olduğunu sezebilirsin.

Madem ki sporun gerektirdiği itina ve müdahaleyi en iyi sen bilirsin, evrendeki ince ayarın da sahipsiz olmayabileceğini, insanlığa mesajlar getiren elçilerin -peygamberlerin- boşuna gelmediğini, hepsinin bir mükemmelik mimarının sürekli gözetimi altında gerçekleştiğini anlaman zor mu?

Bir antrenör olmadan tek başına mükemmel formu tutturmak ne kadar zordur. Evrenin dengesi, insan ahlakının istikrarı, peygamberlerin doğru zamanda verdiği moral ve teknik yönergeler, sence kimin işi? Başta sahaya bırakıp bir daha ilgilenmeyen mi, yoksa her maçta kritik anlarda müdahale eden bir “koç” mu bu düzeni sağlıyor, hiç düşündün mü?